İçeriğe atla

Kanserin Perde Arkasındaki Bakteri

Kanserin Perde Arkasındaki Bakteri
Ümit Aktaş
Ümit Aktaş|28.02.2022
Normalde her insanda bulunan bir bakterinin kanserin ne yöne doğru seyredeceğine dair bir belirleyici olduğunu biliyor muydunuz?

Kanser ölümlerinin yaklaşık % 90’ı kanserin metastaz yapmasından kaynaklanır. Metastaz, kanserin vücutta başka bir yere sıçramasıdır.
Peki metastazı hızlandıran, yani ölüm riskini artıranın bir bakteri olduğu yolunda bulgular olduğunu söylesem. Aslında bu bakteriyle kanserin ilişkisi bundan dokuz yıl önce, bilim insanlarının kolon tümörü dokusunda bu bakterinin DNA’sına rastlamasıyla, keşfedildi.
Aradan geçen süre içinde yapılan pek çok çalışmaya göre, kanserli dokuda Fusobacterium nucleatum bakterisine rastlanması kötü bir işaretti ve kolon, meme, pankreas, yemek borusu kanserlerinde bu bakterinin varlığı ile kansere bağlı ölüm riskinde belirgin bir korelasyon söz konusuydu.

Aktif Rol Oynuyor.

Ama bugüne kadar cevaplanmamış bir soru vardı: Bakteri bir uyarı işareti miydi, yoksa kanserin ilerlemesinde aktif bir rol mü oynuyordu?
Bu yıl yayımlanan çalışmaların bulguları F. nucleatum bakterisinin kolon kanserinin metastazında aktif rol oynadığı yolunda. Bunlardan ilki Mayıs ayında yayımlandı. Çalışmaya göre F. nucleatum gen regülasyonunu etkileyerek kanserin kolondan akciğerlere sıçrama riskini artırıyordu . Diğer çalışmada ise kolon kanseri dokusundaki F. Nucleatum miktarı arttıkça metastaz riskinin de o kadar arttığı görüldü .
Benzer bir etkinin meme tümörlerinde de gözlendiğini gösteren bir araştırma daha var . Farelerden alınan meme tümörü dokuları incelediğinde dokuların % 30’unda F. Nucleatum DNA’sına rastlandı. Çalışmaya göre bakteri hem tümörlerin büyümesini hızlandırıyor hem de metastaz riskini artırıyordu. Sizin anlayacağınız, bu bakteri kansere neden olmuyor belki ama kanserli dokuda harlı ateşin üstüne benzin dökmüş gibi bir etki yarattığı kesin.

Potansiyel Patojen

Gördüğünüz gibi Fusobacterium nucleatum bakterisinin pek çok kanseri ölümcül kıldığı, kanserin seyrini belirlemede önemli bir role sahip olduğu yolundaki bulgular gün geçtikçe artıyor. Peki nereden çıktı bu bakteri? Bu bakteriden nasıl korunacağız?
Aslında sorun bakteride değil, sorun uygun ortamı bulduğunda çoğalarak zararlı bir hâl almasında. Fusobacterium nucleatum normalde herkesin ağzında, diş etlerinde bulunan kendi halinde bir bakteri. Yani sağlıklı bir ağız florasının uyumlu bir üyesiyle karşı karşıyayız. Sayıca kontrol altındayken hiçbir sorun yok! Ama kötü ağız hijyeni ve diyabet gibi nedenlerle çoğalmaya başladığında tehlike çanları da çalmaya başlıyor.
Diş eti hastalıklarına, bademcik iltihabına neden olduğu, hatta erken doğum riskini artırdığı bilinen bu bakterinin kanserde de etkin bir rol oynadığı son yıllarda fark ediliyor. Geçtiğimiz günlerde Scientific American’da yayımlanan bir makalede de belirtildiği gibi kanser sahnesinde yeni bir oyuncu var ve bu yeni oyuncu hastalığı daha ölümcül kılıyor!
Vücudumuzdaki bakterilerin bizim lehimize olduğu kadar bize karşı da savaşabileceğini gösteren önemli çalışmalar bunlar.

Dengeli Bir Ağız Florası İçin…

Bu anlattıklarım ağız sağlığının önemini bir kez daha vurguluyor -üstelik bu defa çok daha çarpıcı bir biçimde! Ağız florasında normalde de bulunan bir bakterinin kontrolden çıktığında neler olabileceğini, nasıl patojenik bir etki yaratabileceğini gördük. Oral mikrobiyom da aynı bağırsaklardaki gibi dengeli olmalı ki bize karşı değil, bizim için çalışsın, sağlığımızı desteklesin. Peki bu bakterinin bir tehlikeye dönüşmemesi için nasıl önlemler almalı, nelere dikkat etmeliyiz?
• Ağız hijyenine önem verin. Dişlerinizi günde üç defa fırçalayın. Ama ağızdaki mikrobiyomun dengesini bozan ağız gargaralarından uzak durun. Alkol içeren ya da ortamdaki tüm bakterileri yok ederek etki eden formüller yarardan çok zarar getirir ve Fusobacterium nucleatum gibi fırsatçı bakterilerin ortamı ele geçirmesine neden olur,

• Diyabet hastalarında dişeti hastalıklarına sıkça rastlandığını biliyoruz. Yüksek seyreden kan şekerinin bu ve bunun gibi fırsatçı bakterilerin dengesiz bir şekilde çoğalmasına neden olduğu aşikar. Öyleyse ne yapacağız? Diyabet kontrolünde etkili bir beslenme modeli benimseyecek, diyetimizdeki sağlıklı yağları, kaliteli protein kaynaklarını artırıp, basit karbonhidratlardan, tatlıdan, şekerden uzak duracağız.

• Bol bol çay için. Bilimsel bir çalışmaya göre çayın içinde bulunan polifenoller bakterinin aşırı sekilde çoğalarak, patojenik etki yaratmasını engelliyor

• Diyetinizde elma, havuç, salatalık, kereviz sapı gibi besinlere yer verin. Çok çiğnemeniz gereken sebzeler, meyveler ağızdaki salya üretimini artırır. Salya dişleri ve dişetini sağlıklı tutarak adeta ağzın kan dolaşımı görevini üstlenir. Ağızdaki salya üretiminin azalması F. nucleatum gibi patojenik bir etki yaratma potansiyeli olan bakterilerin çoğalmasına neden olabilir.

Bloga dön